Bir koca gürültü...
Sonrasındaki o en koyu sessizlik...
Herkesin ortak kimsesizliği!
Çok daha sonra geliyor korku.
Korku büyüyor büyüyor. Büyü büyü bitmiyor korku.
Çok daha sonra geliyor çığlıklar.
O zaman düşüyor insanın aklına o koca gürültünün neleri alabileceği!
Hayatının bağlı olduğu pamuk ipliği.
Le Monde de Corail
Hakkımda
- corail - bir depresyonistin gizli dünyası
- Sesli kahkahalarıyla Sessizliğini örtmeye çalışan bi adamım... Kimi kimsesi çok olan, Geceleri kendi omzunda aglamaktan boğulan, Koşarken yorulmayan, Dururken geride kalan, En hüzünlü adamların en çok gülümseyenler olduğunu bilen Ve daima gülümseyen, Sıradan olmayacak kadar özel, Özeller arasında da en sıradanıyım işte… Ben benim… İyi ki de ben benim…
29 Nisan 2014 Salı
11 Nisan 2014 Cuma
Sigara
31di yaşım sigaraya başladığımda.
O güne kadar içmişliğim vardı tabi, ama ciğerlerimin dibine kadar çekip dumanı, üfleyince boğazda oluşan yanmanın verdiği keyfi sen öğrettin bana.
Kültablalar dolusu izmariti sen hayatıma girdikten sonra gördüm ben.
Başta göze, damağa çok güzel gelen şeylerin içleri boşalınca ne kadar iğrenç koktuklarını da...
Tam 31di yaşım sigaraya başladığımda.
Çakmak taşımanın ne kadar hayati bir mesele olduğunu, ateş olmadan paketlerce sigara taşımanın hiçbir anlam ifade etmeyeceğini sen öğrettin bana.
Ateşin aslında ne renk olduğunu sen hayatıma girdikten sonra hissettim ben.
Her güzel şeyin adamın içini öyle ya da böyle yakacağını da...
31di yaşım başladığımda sigaraya.
Sabah sigarasından alınan ilk nefesin ne kadar kıymetli olduğunu sen öğrettin bana, hele bir de yanında kahve varsa.
Tütünün ateşle buluştuğunda duyduğum çıtırtıların, denizdeki balıkların çırpıntılarının tınısı olduğunu sonradan öğrendim ben.
Bittiğinde geriye sadece küller bırakan tek şeyin sigara olmadığını da...
31di yaşım sigaraya başladığımda.
Kibritin rüzgardan nasıl korunacağını, elimi yakmadan sigarayı nasıl yakacağımı sen öğrettin bana.
Sigaranın en güzel mezesinin ne rakı, ne kahve ne de çay yalnızca ve yalnızca kısık sesle çalınan bir şarkı olduğunu sen söyledin bana.
Sonunun kötü olacağını bile bile hayatından çıkaramamanın ne olduğunu da!
31di yaşım sigaraya başladığımda.
O güne kadar içmişliğim vardı tabi, ama ciğerlerimin dibine kadar çekip dumanı, üfleyince boğazda oluşan yanmanın verdiği keyfi sen öğrettin bana.
Kültablalar dolusu izmariti sen hayatıma girdikten sonra gördüm ben.
Başta göze, damağa çok güzel gelen şeylerin içleri boşalınca ne kadar iğrenç koktuklarını da...
Tam 31di yaşım sigaraya başladığımda.
Çakmak taşımanın ne kadar hayati bir mesele olduğunu, ateş olmadan paketlerce sigara taşımanın hiçbir anlam ifade etmeyeceğini sen öğrettin bana.
Ateşin aslında ne renk olduğunu sen hayatıma girdikten sonra hissettim ben.
Her güzel şeyin adamın içini öyle ya da böyle yakacağını da...
31di yaşım başladığımda sigaraya.
Sabah sigarasından alınan ilk nefesin ne kadar kıymetli olduğunu sen öğrettin bana, hele bir de yanında kahve varsa.
Tütünün ateşle buluştuğunda duyduğum çıtırtıların, denizdeki balıkların çırpıntılarının tınısı olduğunu sonradan öğrendim ben.
Bittiğinde geriye sadece küller bırakan tek şeyin sigara olmadığını da...
31di yaşım sigaraya başladığımda.
Kibritin rüzgardan nasıl korunacağını, elimi yakmadan sigarayı nasıl yakacağımı sen öğrettin bana.
Sigaranın en güzel mezesinin ne rakı, ne kahve ne de çay yalnızca ve yalnızca kısık sesle çalınan bir şarkı olduğunu sen söyledin bana.
Sonunun kötü olacağını bile bile hayatından çıkaramamanın ne olduğunu da!
31 Mart 2014 Pazartesi
Satır Arası
Yıllar var çizmiyorum artık okuduğum kitapların satırlarını
Belki küstüm, belki de korkuyorum.
Bildikçe mutsuzlaştım,
Bildikçe üzüldüm belki...
Hala okuyorum, bir onu bırakamıyorum işte,
Kimler gelip geçiyor, bir tek kitaplarım kalıyor geriye...
Belki küstüm, belki de korkuyorum.
Bildikçe mutsuzlaştım,
Bildikçe üzüldüm belki...
Hala okuyorum, bir onu bırakamıyorum işte,
Kimler gelip geçiyor, bir tek kitaplarım kalıyor geriye...
24 Mart 2013 Pazar
Yok artık...
Bu blog da bile yoksun artık...
Kinin ölüm tehlikesini bile hiçe saymışken,
Yakışmamışsın ki hiç!!!
Kinin ölüm tehlikesini bile hiçe saymışken,
Yakışmamışsın ki hiç!!!
7 Aralık 2010 Salı
Hayal...
Hayal bu ya,
Yanımdaymışsın...
Yani kolumda varmış kandadım da...
Eksik olmak bir yana,
Fazlaymışım dünyaya...
Kimim kimsem olmuşsun en yalnızlıklarda,
Elin elim olmuş,
Gözün gözüm...
Öyle bir bakmışsın ki,
Kalbim yıllar sonra varlık sebebini hatırlamış...
Kan dolaşımı bahane...
Hayal bu ya,
Yanımdaymışsın...
Nefes alabiliyormuşum sızlamadan göğsüm,
Üşümüyormuş boynum,
Zaman su gibi...
Huzurda aşk gibi tüm hücrelerimde...
Hayal bu ya,
Yanımdaymışsın...
Gözlerinin yeşilinde boğulmuşum...
Yoksun ya...
'Okyanusun kum taneleri'ni sayıyorum tek tek...
Biriktirdiğimiz özlemler ne kadar öğreneyim diye...
Ha 3 gün, ha 3 ay...
Hayal bu ya,
Yanımdaymışsın...
13 Kasım 2010 Cumartesi
Özlemek, hem de çok...
Kalpte baş gösteren değişikliklere
Uyum sağlıyor hem ruhum hem bedenim,
Herşey kabulum...
Başkoydum...
Yalnız
Özlemek var ya
Ona birtürlü alışamıyorum
Hırçın,
Kırıcı,
Ama en çok da kırılgan oluyorum...
Ne elim kalıyor uzatabilecek
Ne kolum...
Hele ki gözlerim kör,dilim lal
Gamzelerimin intiharı her ırak
Her türlü huysuzluk da, kırıcılık da mübah sanki yar yoksa
Bu siyah beyazların adamına herşey gri...
Aklım başımda değil ki...
Sen sakın kızma sevgili...
Sen yanımda olmayınca ben mi kalmış sanki...
Uyum sağlıyor hem ruhum hem bedenim,
Herşey kabulum...
Başkoydum...
Yalnız
Özlemek var ya
Ona birtürlü alışamıyorum
Hırçın,
Kırıcı,
Ama en çok da kırılgan oluyorum...
Ne elim kalıyor uzatabilecek
Ne kolum...
Hele ki gözlerim kör,dilim lal
Gamzelerimin intiharı her ırak
Her türlü huysuzluk da, kırıcılık da mübah sanki yar yoksa
Bu siyah beyazların adamına herşey gri...
Aklım başımda değil ki...
Sen sakın kızma sevgili...
Sen yanımda olmayınca ben mi kalmış sanki...
6 Kasım 2010 Cumartesi
Tavukçu
Masalarına, sandalyelerine, buz kaselerine,
Hatta en genç garsonunun yüzüne, haline tavrına bile,
Geçmişten gelen her türlü yaşanmışlığın sindiği
Mekanlar vardır...
Orada yenilen balık da, içilen rakı da bir başkadır sanki...
Duvarlar can atar konuşmaya,
O kadar uzun zamandır susmuşlardır ki...
Onlar ki tanığı en büyük aşkların da,
Kavgaların da...
Orada yapılan sohbetler başka bir güzeldir,
Konuşulan sırlar da daha iyi saklanır sanki...
Hem Rakı da daha iyi dem tutar...
Salaş da denemez o mekanlara, ucuz da...
İlk kez gitsen bile güven verir...
Sanki içeri giremeyen tek şey,
Hayatın harala gürelesidir...
Sahibinin gözlerinde yılların yorgunluğu,
Ama herşeyi yaşamış olmanın verdiği bilgelik vardır...
Yıllar eskitse de herşeyi,
Oraya gitmek hüzünlendirmez,
İyi ki gelmişim dedirtir adama,
İyi ki içmişim zamanında,
İyi ki sevmişim o güzel kızı...
28 Ekim 2010 Perşembe
Huzur
İçindeysen karmaşık kalabalıkların,
Ve sıkıyorsa seni eskiden yaptıkların,
Sevdiğin insanlara huzur veremiyorsan,
Kaosları uyku bellediysen yıllardır,
Ve sevindiğin şeyler gibi üzüldüklerin de anlaşılmıyorsa,
Haykırsan da duyuramıyorsan sesini,
Senin de dertlerin, kederlerin olabileceği unutulduysa dostlarınca,
Yıllar yılı demeyi ölçüt bildiysen kendine,
En yakınlarınsa seni en az anlayan ve anlamlandıran,
İçindeki çocuğu yaşatma çabaların herkese anlamsız geliyorsa,
Sigara dumanı yakıyorsa gözlerini,
Ve kapanıyorsa gözlerin,
Kupa arabası kabak,
Uşaklar fare,
Sindrella külkedisine dönüşmeden,
Ne kadar kalabalıksa o kadar yalnızım diyebiliyorsan,
Onca yıla tıkıştırdığın onca anıya yalnızca bir tebessümle bakabiliyorsan,
Kilometrelerce yürüyüp bir arpa boyu yol alabildiğini farkedebiliyorsan,
Huzurun bir telefon konuşmasındaki ikicümle arası sessizlik olduğunu anlayabilirsin...
Ve sıkıyorsa seni eskiden yaptıkların,
Sevdiğin insanlara huzur veremiyorsan,
Kaosları uyku bellediysen yıllardır,
Ve sevindiğin şeyler gibi üzüldüklerin de anlaşılmıyorsa,
Haykırsan da duyuramıyorsan sesini,
Senin de dertlerin, kederlerin olabileceği unutulduysa dostlarınca,
Yıllar yılı demeyi ölçüt bildiysen kendine,
En yakınlarınsa seni en az anlayan ve anlamlandıran,
İçindeki çocuğu yaşatma çabaların herkese anlamsız geliyorsa,
Sigara dumanı yakıyorsa gözlerini,
Ve kapanıyorsa gözlerin,
Kupa arabası kabak,
Uşaklar fare,
Sindrella külkedisine dönüşmeden,
Ne kadar kalabalıksa o kadar yalnızım diyebiliyorsan,
Onca yıla tıkıştırdığın onca anıya yalnızca bir tebessümle bakabiliyorsan,
Kilometrelerce yürüyüp bir arpa boyu yol alabildiğini farkedebiliyorsan,
Huzurun bir telefon konuşmasındaki ikicümle arası sessizlik olduğunu anlayabilirsin...
24 Ekim 2010 Pazar
15 Ekim 2010 Cuma
Pamuk Şeker
İçimdeki ölmeyen çocuk,
Sen ki bana rağmen bunca yıl ayakta, hayatta kaldın,
Bugün olduğun gibi mutlu olmadın,
Savaş çocukları gibi eprimiş sevinçleri yurtedinmişken,
Küçücük bir yüreğe sığmaya çalışan kocaman bir adam olurken,
Umutsuzluk sığınaklarını ev bellemişken,
İçselleştirdiğin kimseler tarafından fark bile edilmemişken,
Hüznün karakterin olmuş,
Gülüşün bile donuklaşmışken,
Pembe bir pamuk şekerin
Hayatına bu kadar dokunabileceği kimin aklına gelirdi???
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)